DEĞİŞİMİN OLMASI İÇİN DAHA NE OLMASI GEREKİYOR?

Kaybedilen bir seçim sonrası, kuruluş amacı “siyasi başarı” yani iktidar olan bir partinin Genel Başkanı’nın ve merkez yöneticilerinin istifa etmesinden daha doğal ne olabilir?
Seçimin kaybedenleri olarak CHP, SP, VP, hatta aday bile çıkaramamış sosyalist partilerin genel başkanlarının istifa etmelerinden daha normal ne olabilir?
Başta Urfa’da olduğu gibi, onlarca yerde sandığa müdahale olmuş, sen “her şey kontrolümüz altında” diye “inandırıcı” açıklamalar yapmışsın ama sandık sonuçlarını bile doğru dürüst takip edememişsin, ıslak imzaları alamamışsın, lokal bir-iki yer hariç, seçim sonuçlarına itiraz etmemişsin, kameraların karşısına geçip açıklama bile yapamamışsın… Sonra bunlar yetmezmiş gibi OHAL koşullarında yapılan ve adil olmayan seçimin “demokrasi kazandı” diyerek meşruiyetini sağlamışsın ama halen her şey normalmiş gibi davranmaya devam ediyorsun!

El insaf!
Bir siyasi lider için seçim kaybetmekten daha kötü ne olabilir?
Üstelik seçim kaybı bir değil, iki değil, tam dokuz olmuşsa!
İşin etrafında ne kadar dolanılırsa dolanılsın, bu seçim sonuçları bir kez daha gösterdi ki, Türkiye’de muhalefetin ama en başta sol, sosyal demokrat muhalefet hareketinin yenilenmeye, yeniden yapılanmaya ve en başta da sağa ve merkeze benzeme çabasından vazgeçerek kendisi olmaya ihtiyacı var!
Muhalefetin “en büyük partisi” olduğu için değişim başta kuşkusuz CHP’de olmalı.
Oysa CHP’nin yönetimi sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Neymiş efendim, ODTÜ’lü bir gruba “seçim analizleri” için görev verilmiş! Sanki seçim analizi yalnızca “teknik” bir konu… Sanki seçim sonuçlarının asıl muhatabı partililer değil…
24 Haziran’dan bu yana üç hafta geçti, seçim sonuçlarına yönelik koca CHP’de doğru dürüst bir tek değerlendirme yok! 41 yıldır seçilemeyen bir yerden seçilen ve başarısızlıktan dolayı parti yönetimini istifaya davet eden milletvekilini disipline sevk etmek için alelacele toplanabilen Parti Meclisi seçim sonuçlarını değerlendirmek için ise bir türlü toplanamıyor! Bir önceki seçime göre oyları 5 ile 10 arası düşen il ve ilçe başkanları istifa etmeleri bir yana konuşamıyorlar bile!
Bir parti yalnızca sayılardan ibaret görülmeyecekse, otoriter, bürokratik ve oligarşik yapılara teslim olunmayacaksa, alternatif bir iktidar hareketini örgütlemek için siyaset yapma tarzını da, bugüne kadar bu işi yöneten kadroları da değiştirmek gerekir. Bunu yapabilmenin yolu da kararlı ve köşeli bir politik hat oluşturmak ve bu hattın arkasında durarak yalnızca partiyi değil, Türkiye’yi de yönetmeye talip olmaktan, geçer!
CHP’de olduğu gibi Türkiye’yi, kendi ilini, ilçesini yönetmeye talip olmayanlar partilerini de yönetemezler. Görevleri partiyi iktidara taşımak olan yöneticiler, bunu beceremedikleri gibi, “biz bu işi çok daha iyi yaparız ve partiyi de iktidara taşırız” diyenlerin de önünü kesmek için “enerjimizi parti içi gündemlere harcayıp kurultay sürecinde heba etmeyelim” lafının arkasına sığınıyorlar. Hesap vermemek, görevlerini bırakmamak, yerel seçimlerde garanti ilçelere atamayı kendileri yapmak için, o derelerin suyu artık bitmiş olsa da kırk dereden su getirmeye çalışıyorlar!
Dün TBMM’de yapılan bir basın toplantısı ile bu sürece “yeter artık” denildi! CHP Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, PM üyesi Gaye Usluer, Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu, Sakarya İl Başkanı Erdoğan Isır, Karasu İlçe Başkanı Nurhan Aydın ve Gençlik Kolları’ndan Deniz Kahraman “Değişim ve Umut Kurultayı” çağrısı yaptı.

Basın toplantısında CHP PM üyesi Gaye Usluer’in okuduğu metin mevcut durumu özetlediği gibi, çıkış yolunu da işaret ediyordu. İşte o metin: