GERİLEMENİN NEDENİ BİLİM DEĞİL DİN!

Konuşanı tanımasak, ismini bilmesek, yalnızca söylediklerini dinlesek konuşanın bir muhalefet lideri” olduğunu düşünürüz.  Erdoğan ve onun temsil ettiği zihniyet 2002’den bu yana kesintisiz 18 senedir (hatta belediyeleri de hesaba dahil edersek 26 senedir) iktidar olsa da başarısız olduğu her alanda muhalefet gibi konuşuyor… 

“Fikri iktidarımızı da hala tesis edemedik” dediği son konuşmasında da bir kez daha bunu yaptı.  18 yılda 7 kez Eğitim Bakanı değiştiren ve tam anlamıyla başarısız olan Erdoğan, daha önce eğitimde altını çizerek vurguladığı “kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz” hedefini bu kez hatırlatmadı ama bir kez daha “tek ihtiyacımız değerlerini iyi bilen, kültürüne, tarihine sahip çıkan insanlar yetiştirmektir” diyerek Osmanlı’yı ama esas olarak İslamı referans gösterdi. 

Adını koymadan Cumhuriyet dönemine atıfta bulunarak “sapkın ideoloji ve akımın zehrine de maruz kalmış” bir geçmişten bahsetti…

Erdoğan şahsında siyasal İslamcılar bütün kötülüklerin kaynağını Cumhuriyet dönemi ve CHP olarak göstererek tam bir hayal aleminde yaşıyorlar!  O çok öykündükleri, özellikle 16. Yüzyıldan itibaren Osmanlı dönemini yerlere göklere sığdıramıyorlar.

AKIL MI, NAKİL Mİ?

Bu günkü geri kalmışlığın kökenlerini kendi geçmişlerinde, zihni kuraklıklarında aramıyorlar. “Nakli” öne çıkaran İmam Gazali’yi her fırsatta öne çıkartırken, “aklı” öne çıkartarak Avrupa’da 16. Yüzyıl aydınlanmasına katkı sağlamış Endülüslü İbn Rüşt’ü de “akıl ve sorgulama” boyutuyla değil yalnızca “İslami” vurgusuyla hatırlıyorlar.

“Muhteşem yüzyıl” dedikleri 16. Yüzyılda Kanuni Süleyman’ın “dine zarar verdiği gerekçesi ile matematik, felsefe ve kelam gibi müsbet bilim ve düşünce hayatı ile ilgili derslerin medrese programlarından çıkarttığını” görmek istemiyorlar…

Ne bu topraklarda matbaanın neden geç geldiğini sorgulamak, ne de eğitimin özgürlükten ve bilimsellikten beslendiği ısrarla görmek istemiyorlar. Dogmalarla beslenen siyasal İslamcı anlayışın bilimsel eğitimin önünde bir engel olduğunu da…

Sorgulamak bir yana daha dün Erdoğan’ın açtığı yoldan yürüyen Akit Gazetesi “ilim adamlarına görev vermeli; fen bilgisi ders kitapları Kur’anî bakış açısıyla ile yeniden yazdırılmalı. Tarih kitapları, özellikle İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük kitaplarındaki Osmanlı’ya saldıran metinler çöpe atılmalı” diye yazabiliyor…

Siyasal İslamcı bakış kendini sorgulamak yerine „fikri iktidarımızı kökü ve ruhu itibariyle bize ait olmayan bir medeniyete kaptırmasak böyle olmazdı” diye avunmayı tercih ediyor. Bu yüzden yerinde saymak bir yana Türkiye her gün biraz daha geriliyor. Eğitimde, bilimde, sanatta…

Çünkü siyasal İslamın dayattığı bilimden ve özgürlüklerden uzak, dini referansları üzerine oturulan yaklaşımlar ülkeyi geriletiyor.
600 yıldır bu topraklarda evrensel ölçülerde bilim adamının, felsefecinin, sanatçının çıkmamasının gerçek nedeni bu…

Görülmek istenmiyor ama, çok açık, bilimde, sanatta, eğitimde, tıpta öne çıkan isimlerin tamamı o çok eleştirilen Cumhuriyet döneminin bilimsel, laik eğitim sisteminde yetişmiş isimlerdir. Bu sistem yok edildikçe ilerleme bir yana gerileme arttı, verimlilik, üretkenlik bir yana çoraklaşma arttı, toprak kurudu. Çünkü din tek doğruya dayandığı için bireyi birey olmaktan çıkarıyor, özgürlük alanlarını yok ediyor, farklılığı ortadan kaldırıyor, bireyi hem “kula” hem de ortak refleksler veren ümmete dönüştürüyor, yaratıcı ve sorgulayıcı olmaktan uzaklaştırıyor…

Osmanlı’nın evrensel ölçülerde hiçbir yaratıcılığının olmamasının nedeni de, AKP döneminde eğitimin daha da gerilemesinin, hem OECD’de, hem de PİSA raporlarında Türk çocuklarının kendi dillerinde yazılanı bile anlayamamalarının nedeni de buralarda yatıyor… Endonezya’dan Suudi Arabistan’a, Orta ve Kuzey Afrika’ya uzanan Müslüman coğrafyasının geri kalmışlığının nedenini de buralarda aramak gerekiyor…

1923’de gökyüzünden yeryüzüne indirilen “egemenliği” burada tutamadık, eğer “egemenliği 2023’de yeniden yeryüzüne indiremezsek” işimiz zor!

22 Ekim 2020, İstanbul

Necdet Saraç

Schreiben Sie einen Kommentar