RUTİN MUHALEFETTEN TOPLUMSAL MUHALEFETE

„Daha kötüsü olmaz“ dediğimiz her şey oluyor. İşbirliği, diyalog, barış, adalet gibi kavramlar yerini savaşı ve şiddeti önceleyen politikalara bırakıyor. İdealist olmak neredeyse „aptallığa“ tekabül ediyor!

Savaş, şiddet, ırkçılık kendilerine meşru zeminler bularak olağanlaşıyor. Demokrasi açısından önemli deneylere sahip Avrupa Birliği, siyasal İslam ve HAMAS gibi konularda haklı eleştiriler yapsa da İsrail’in saldırganlığına, savaş suçuna karşı çıkmak bir yana itiraz bile edemiyor. Dünyanın en eski sosyal demokrat partisi Alman SPD, savaşa açıktan karşı çıkamıyor, partinin Genel Başkanı Scholz, “İsrail bir demokrasidir ve insan haklarına ve uluslararası hukuka göre hareket eden bir ülkedir. Bu nedenle İsrail’e yönelik suçlamalar absürt” diyebiliyor. İngiltere İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Starmer ve partinin milletvekili çoğunluğu İsrail’in “kendisini savunma hakkı olduğunu” söyleyerek “ateşkes çağrısını” normalmiş gibi reddedebiliyor. İdeolojik-politik duruşu nedeniyle doğal savaş karşıtı olması gereken partide 56 milletvekilinin ateşkesin lehinde oy kullanması kriz yaratıyor!

Yer yer savaş, ırkçılık, gelir dağılımında adalet gibi konularda aykırı sesler çıksa da sistemin devamını isteyenler bildiğini okuyor. “Çoğunluğun” ne uluslararası hukuk, ne de uluslararası sözleşmeler diye bir derdi kalmamış durumda, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi…

Yargıtay’ın AYM kararını tanımaması da, AYM Başkanı için Kandil adresi gösterilmesi de iktidar cenahında sanki çok normal bir şeymiş gibi konuşuluyor. Sayıştay’ın Trabzon, Erzurum, Kocaeli gibi AKP belediyelerindeki usulsüzlüklerle ilgili yayınladığı rapor ya da HEDEP’in kayyum atanan Diyarbakır’ın Bağlar ve Kayapınar belediyelerindeki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları iktidar medyasında yer bulamazken, Tunç Soyer’e ardı ardına gelen soruşturma hamlelerinin yandaş medyada ses getirmesi, yalnızca sistemin çifte standartını değil aynı zamanda sistemin çürümüşlüğünü gösteriyor olsa da “olağanlaşma” duvarını aşıp, toplumsal tepkiye dönüşmüyor. “Devlet büyüklerine hakaret edildi” diyerek aslında “gaflet, delalet ve hıyanet içinde olan” son padişah Vahdettin’e sahip çıkılmasının asıl olarak Cumhuriyet’le ve Atatürk’le hesaplaşma olduğu bilinse de toplumun tamamında olmasa bile son seçimde değişime oy veren yüzde 48,5’da da infiale dönüşmüyor! 

Can Atalay’la ilgili hak gaspına mecliste ve meclis dışında alınan tavır ve “Adalet Nöbetleri” sıradanlaşarak, “rutin görev” kapsamına girerek gürültüler arasında kayboluyor…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın “iyi halden serbest bırakılmasını” protesto etmek için vurulduğu yere yani AGOS Gazetesi önüne gitmesi toplumsal vicdanın hareket geçmesini sağlayamıyor ama içinde muhalefetin bir bölümünün de olduğu büyük bir ırkçı koro Özgür Özel’in Kürt opera sanatçısı Pervin Chakar’ın elini sanata ve sanatçıya duyduğu saygıdan dolayı öpmesi büyük gürültü koparabiliyor…

Bütün bunları çok daha uzatabiliriz ama sonuç değişmez…

Schreiben Sie einen Kommentar